GÖKSEL’DEN ANLAMLI YAZI ”İYİ YOLCULUKLAR KIZIM” !
Söz yazarı, besteci ve yorumcu kimliğiyle Türk pop müziğinin en başarılı kadın seslerinden Göksel, yazar kimliği ile bu defa çok sevdiği Ot Dergisi’nde İyi Yolculuklar Kızım isimli yazısıyla Mart sayısnda ile defa yayında. Yazının devamını aşağıda bulabilirsiniz;
İYİ YOLCULUKLAR KIZIMDolmuş, namına yakışır şekilde, tıka basa dolu. Havadaki koku biraz tuhaf; ter, nefes, sigara kokusuyla karışık mazot kokusu. Babam yanımda, ben daha kısa, kıvırcık, Karakız halimdeyim. Hemen arka sırayı turistler doldurmuş… Büyük bir gürültüyle, sallana sallana gidiyoruz.Arnavut kaldırımlı caddenin üzerinden geçtiğimizi anımsıyorum. Sanki, Esengül çalıyor: “Taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin…” Kaset olmalı… Dolmuşçunun kaseti!Koca kütlesiyle oryantal bir dansöz gibi, titreye titreye ilerliyor dolmuş. Motor hızlandıkça her bir uzuv; kafalar, kollar, memeler ayrı ayrı oynuyor… Arka sıradaki turistler bu yolculuğa bayılıyorlar. Her zıplayış, her titreyiş yeni bir kahkaha sebebi onlar için… Bize gayet sıradan gelen bu yolculuğun onları bu denli eğlendirmesine şaşırıyorum. Kadınların kahkahaları büyüdükçe, annemin gülüşleri geliyor aklıma. Uluorta yüksek sesle güldüğünü duymadım hiç. Mahcup mahcup güler, yüzündeki gülü sakınır gibi. Kahkahalara kikirdeyerek eşlik ediyorum. Mahcup olmamı gerektiren bir durum yok.O gün, çocukluğun en güzel günlerinden biri… Babamla maça gittiğim ilk gün. Aynı o kahkahalar gibi ayrıksı güzel bir duygu sarıyor içimi. O yıllarda maça giden kız çocuğu..Olacak iş değil! Babam, beni etrafımdaki diğer kız çocuklarına tanınmayan bir imtiyazla ödüllendiriyor sanki.Dolmabahçe’ye vardığımızda, stadın etrafında gürül gürül akan insan seline karışıyoruz. Biraz ürküyorum ama hiç ses etmiyorum. Bunu kaçırmak istemiyorum. Ayrıcalığımın farkındayım, içeri girmeli ve bu oyunun parçası olmalıyım. Babamın kanatlarında, itişe kakışa stadyumdan içeri girmeyi başarıyoruz. Sloganlar, ıslıklar, bayraklar arasında, küçüldükçe küçülüyorum. Kalabalığın, karmaşanın sesi gözlerimi kamaştırıyor; kulaklarım uğulduyor. Fakat artık korkmuyorum, içimdeki heyecan tarifsiz.Maçın ilk düdüğüyle beraber, erkekler korosu görkemli açılışın finalini yapıyor. Bu öyle bir koro ki, bütün benzemezler bir arada; Mühendisler, doktorlar, öğrenciler, işsizler, hiçbir yere ait olamayanlar, itilmişler, başarmışlar, zenginler, fukaralar… Kollar aynı anda havaya kalkıyor, kafalar aynı anda aynı yöne dönüyor. Müthiş bir şey oluyor ve tabii ben takip edemiyorum. Onca insan bedeni arasında gözlerim stadın ortasını yakalamayı başarsa bile, topu bulmak imkânsız.Tam da sıkılmaya başladığımda, bütün stat aynı anda haykırıyor; “Gooool!” Koca koca adamlar bizim mahallenin çocuklarına dönüşmüşler, sevinçten birbirlerini kucaklıyorlar… Ağlayanlar, yırtınanlar, yakayı paçayı dağıtanlar arasında, delilik sınırında bir mutluluk anına karışıyorum. “Goool!” Arzunun karşılığını bulduğu an…Anlıyorum ki artık topu görmesem de olur, asıl oyun burada ve ben oyunun tam içindeyim.Maç yeniden başladığında topu aramaktan vazgeçip, kafaları ve sesleri takip etmeye devam ediyorum. Ağza alınmayacak sözcükler havada uçuşuyor, bazılarının ne anlama geldiğini bile bilmiyorum. Bir süre sonra, bizim tribünde yine koro halinde acı bir çığlık yankılanıyor. Dakikalar önceki mutluluktan eser yok şimdi. Korodaki kaybetmiş yüzlerin ifadesi, hiç durmadan ağlayan komşunun oğlunun yüzüyle aynı. Sesimi duyurabilmek için avaz avaz bağırarak babama “Ne oldu?” diye soruyorum. “Gol yedik kızım” diyor, oldukça üzgün.Ben içimden yenilmeyelim diye dua ediyorum. Yıllar boyu her hafta sonu aynı şeyi dileyeceğim; top yerini bulsun, yenilmeyelim ne olur babam üzülmesin.Neyse ki maç berabere bitiyor. Kaybetmediğimize seviniyorum. Her hâlükârda günün kazananı benim. Büyük maceramı günlerce, gururla anlatıyorum elbet.Heyecanı çok sevmiştim. Kalabalıklarla bir olmayı, aynı anda gülüp mutlu olmayı, aynı anda üzülmeyi sevmiştim. Korkunun üstünden atlamayı, kim ne derse desin; cinsiyetimin sınırlarımı belirlemediğini, girilmez sanılan kapılardan istersem girebileceğimi öğrenmiştim. Yaşamımın geri kalanında, kalabalıklarla sık sık karşılaşıp, kucaklaşacaktım seve seve.Yıllar yıllar sonra ben artık yetişkin bir kadınım. Yalnız, en uzun yolculuğuma hazırlanıyorum. Biletimi aldım, orada beni bekleyen biri de yok…Annemleri arıyorum. Anneme “Tayland’a gidiyorum,” dediğimde, endişeleniyor. “Kiminle?” diye soruyor. Yalnız olduğumu söyleyince; sesindeki endişenin arttığını hissediyorum. İyi bir otelde rezervasyon yaptırdığımı, bu mevsimde orada havanın çok güzel olduğunu, yalnız seyahat etmekten hoşlandığımı söylüyorum. İkna olmaktan başka çaresi kalmıyor. Telefonu babama uzatırken, annemin gülüşü geliyor uzaktan. İçinden “Ah benim deli kızım!” dediğini duyar gibiyim.Sonra, babam alıyor telefonu. Onunla konuşmamız çok daha kısa. Sesi güven dolu “İyi yolculuklar kızım” diyor. Yüzümdeki gül, kocaman açıyor sevgiyle… Kendimi maça gittiğim o ilk günkü gibi özgür, mutlu hissediyorum.Tuktuk, adına yakışır şekilde, seke seke ilerlemekte. Bangkok’ta insan seline karışmış, benzersiz renkler, tarifsiz kokular içindeyim. Bu üç tekerlekli motoru anımsatan, derme çatma araçta, ben sanki bir tahtın üzerindeyim… Sıcak rüzgâr yüzüme vurdukça, içimden kahkahalar fırlıyor gökyüzüne. Babamın sesi kulaklarımda:“İyi yolculuklar kızım…”
İlgili Yazılar
« Suzan Kardeş Hikayeleri İle Tedx Bursa’daydı! Hayal Et, olsun! İNCİ RAZAKİ EN İYİ İLETİŞİM DANIŞMANI ÖDÜLÜNÜ ALDI ! »